Arama

Burnout Paradise


laystation 3�üm yok ama artık yeter dedim. Hemen gittim, en yakın PS3 satan bir yere değil de arkadaşıma, dedim aç şunu bağlıyoruz PSN�ye. Sonunda demoyu kurduk ve oyuna daldık. Dalmaz olaydık...

Ufak tefek videolardan sonra kontrolü ele aldığımız bölüm geldi ama biz beklemedeydik. Dedik ki daha video bitmedi arabayı tanıtıyor (sanırım Mustang idi). R�ye dokunmamla zaten ufaktan bir sarsılma yaşadık topluca. Criterion sen ne yaptın dedim kendi kendime içimden.

Nerden baksanız bir 10 dakika sadece arabanın hatlarını inceledim kamerayı çevirerek. O kadar mükemmel çizilmiş ki bırakın oyunu oynamayı sadece arabayı izleyin yani. İlk başlarda hafif bir gazla ilerleyerek arabanın etrafında kamerayı çevirip çevrenin gerçekçi yansımalarına bakmaya başladım. Bir yandan PS3�ün muntazam grafiklerine sırıtır bir şekilde kendimi kaptırmış bakarken diğer yandan da arkaplanda dır dır dır konuşan Crash FM�den DJ Atomica�yı dinliyordum. DJ konuşurken aşağıda da altyazı geçiyordu. Bazen anlaşılmıyor çünkü ne dediği. Ne yapmamızı istediğini anlamak güç olabiliyor. Altyazının her oyunda yapılması kesinlikle gerekli olan bir özellik olarak görüyorum kendimce. Sadece bu yüzden insan kafayı yiyebiliyor arasıra. (Ed: Assassin's Creed yüzünden olmasın?)

R2 ile arabamızı çalıştırdıktan sonra başlıyoruz Paradise şehrinin ufak bir kısmında dilediğimiz gibi tur atmaya. Buna hemen başlamadan önce hurdaya benzeyen arabamızı hemen bir tamir dükkanına sokup gıcır hale getireceğiz. Güzel olan bu tür yerlerde durmak yok. 1 mph ile de geçseniz 300 mph ile de geçseniz araba pırıl pırıl çıkıyor. Sadece tamirciyle kalmıyor ayrıca boyacı ve benzin istasyonları da mevcut (merak etmeyin benzinle işimiz yok). Boyacıda arabamızı daha şık bir hale getirebiliriz (mesela arabamıza hareket ettikçe ışığa göre değişen boya atabiliriz), benzin istasyonunda ise Burnout'taki en önemli şey olan boost'u dolduruyoruz.



Gelelim oyundaki kazalara. İşin can alıcı noktasına. İlk kazamı nasıl yaptığımı hemen anlatayım. Neredeyse son sürat gidiyordum, "oncoming" ile arabaların arasından geçip yollarda yağ gibi süzülüyordum, bunu yaparken de artist artist sağa sola bakıyordum, ayrıca bastığım yol da epey bir düz şekildeydi yani viraj falan yoktu. Sonra hatırladığım şeyse arabamın akordiyona benzemiş haliydi. Kaseti geri saralım sizin için.

Ağzımın suları akarak giderken ilerdeki barikatlara kim dikkat ederdi ki? Saliselik bir durumdu ve kaza olacağı belliydi, kamera açısı hemen değişti ve arabamla barikatı tepeden çeken bir kameraya geçti. Ağırçekim ile barikata ilk çarpma anındaki yamulmalar ve kemik kırılması gibi çıkan çatırtı sesleri, arabanın camlarının bir anda patlaması, tekerlekleirn ön tampon kısmında sıkışıp sağa sola fırlamasıyla artık ne diyeceğimi şaşırmıştım. Çünkü ağzım açık kalmıştı yanımdaki arkadaş kapadı. (Bu arada barikatlarda Ocak 2008�e kadar yol kapalı diyor). Yani görüldüğü üzere bunu açık bir şekilde anlamış bulunuyorum. Siz de anlayacaksınız merak etmeyin.

Sonra aklımdaki ilk şey şehirde freerun yaparken �acaba başka ne tarzda kazalar olabiliyor?� diye kendime sorduktan sonra ilk kurbanımı, ardından da diğerlerini seçmeye başlamaktı. Sanki kaza yapmaya aç bir canavar gibi oraya buraya saldırdım ve bu adamların sırf şu kaza animasyonları için ne kadar çok çalıştıklarını, karşımda görsem alınlarından öpeceğimi düşündüm. Arabalara patladıktan sonra her BO�da olduğu gibi değişen kamera açılarıyla kazayı daha gerçekçi bir hale getiriyor, kamera çok hareketliyken görüntü bulanıyor ve zoom yapılıyor.





0 yorum:

Yorum Gönder